Tiyatro... Hani gülen ayva ağlayan nar misali, biri gülen biri ağlayan iki maskla temsil edilen sanat dalı. Hani, çocukken “neden biri gülüp, neden biri ağlıyor bunların, bu ne yaman çelişki böyle” diyerek yaklaştığımız, yeri geldiğinde kahkahadan mide krampları geçirten, yeri geldiğinde de gözyaşlarımızla kazağımızı sırılsıklam eden sanat.
Tiyatroya kariyer çerçevesinden bakarsak, şu tanımı yapmak hiç de yanlış olmaz: Tiyatro, bir noktada stratejik bir sahne sanatı. Bütün filmlerini deli divane takip ettiğimiz onlarca isim, aslen tiyatro kökenli. Televizyonda görüp sürekli taklitini yaptığımız birçok oyuncu da öyle. Bu da bizi, “tiyatro bir okuldur” sözünün, o her yazıda kullanılan klişe ve beylik cümlelerden olmadığı, durumu iki-üç kelime marifetiyle özetlediği çıkarımına getirir. Yani kısaca, tiyatroda pişen biz de düşer. Bu nedenle, tiyatro sadece sahne önünde olmak isteyenlerin değil, beyaz perde ve televizyon ekranı önünde bir kariyer umuduyla yanıp tutuşanlar için de önem arzediyor.
Tabii hani bir de “sahne arkası” diye tabir edilen durum var. Takdir edersiniz ki tiyatro, sadece oyunculuktan ibaret bir mevhum değil. Karanlıkta tiradını alasını atan oyuncu, sanatının ne kadarını konuşturabilir? Ya da günlük giysileriyle ortaçağ dekorunda duran başka biri... Tiyatronun da ışıkçısından tutun kostüm sorumlusuna, yönetmeninden dramaturguna, hakikatten perde arkasında kalmayı yeğleyen insanları var. Yani madalyonun öbür tarafından bakarsak yeni yeni iş alanlarıyla karşı karşıyayız. Eğer “dramaturg ne işe yarar” ya da “13. yüzyılda Endonezya’da o kıyafetlerin giyildiğini nerden biliyorlar ki” soru cümlecikleri kafanızda tilki gibi dolaşıyorsa endişelenmeyin. Bu dosyadan sonra fazlaca ömürleri kalmayacak. İşte, tiyatroda kim kimdir...