Dünya bir ritimle ortaya çıktı ve evrenin bu ritmi hala devam ediyor. Yeryüzünde hareketin ilk başladığı andan itibaren insanın içinde bu ritim vardı. İnsanlar ilk çağlarda ses çıkarmasını biliyorlardı ve bir hayvan gibi içgüdüleriyle hareket ediyorlardı. Bir süre sonra bir şeyleri almak ya da dertlerini anlatmak için işin içine hareketi soktular. İşte o andan itibaren dans başladı.
Çünkü insan, bedeniyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ve orada modern dans dediğimiz şey vardı. Bu garip sesler ve hareketler zaman içerisinde belli bir uyum sağlamaya başladı. İlkel çağların insanı, avını yakalayıp getirdiği zaman kabile üyelerinin merakını uyandırırdı. O da bunu bir şova dönüştürüp taşın ya da kocaman bir kayanın arkasına saklanıyor veya bir ağacın tepesine çıkıyordu. Oradan sanki bir ayı gelir gibi yapıyor, tepesine atlıyor, elindeki taşla başına vurup öldürüyor, sonra keskin bir taşla derisini yüzüyordu. Yani oradaki insanlara oynuyordu. Bu durum, görsel bir şeyi ortaya çıkardı: Dansı. Çünkü dans, uyumlu ya da uyumsuz hareketlerin bir araya gelmesiyle insanın kendini ifade etmesiydi. Diyaloglar da işin içine girince bu sefer ortaya tiyatro çıktı