ForumArsiviz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ForumArsiviz


Hoşgeldin ..::Misafir::..



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
baby_devil
Site Admini

Site Admini
baby_devil


Kadın Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 4988
Yaş Yaş : 38

Nerden Nerden : İstanbul
Lakap Lakap : Şeytan
Ruh Hali Ruh Hali : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Nerdey10
Burç Burç : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 4170a
İfade İfade : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Affraid
Aktiflik Aktiflik : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Rank1112
Tecrübe Tecrübe : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Rank1113
Paylaşım Paylaşım : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Rank1114
Uyarı Uyarı :
HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Left_bar_bleue0 / 1000 / 100HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Right_bar_bleue

Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 08/02/08

HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Empty
MesajKonu: HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU   HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Icon_minitime7/4/2008, 15:45

HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU

AVCILIK VE TOPLAYICILIKTAN İLK ÜRETİME GEÇİŞ

İlk insan topluluklarının yaşam düzenleri, avlanma ve yenilebilir bitkilerin derlenmesine dayanıyordu. Bunların barındıkları yerler de, mağaralar ve doğal etkilerden az da olsa korunmuş olan kaya sığınaklarıdır. Bu bakımdan, insanlar daha bereketli avlanma alanları buldukları zaman, oralara kolayca göç edebiliyor ve yer değiştirebiliyorlardı; belirli bir mekân veya konutla yaşam alanları sınırlandırılmış değildi. Bu insanların bıraktıkları maddi kültür belgeleri, yani onlardan günümüze kadar gelebilmiş kalıntılar, genellikle, çakmak taşlarının yontulması ile biçimlendirilmiş baltalar, kesiciler, deliciler ve kazıyıcılar gibi aletler olduğundan, yarattıkları

kültüre Eski Taş Devri demek olan Paleolitik çağ adı verilmektedir. Diğer yandan, yaşam biçimlerinin henüz besin üretimi aşamasına erişmediğine bakılarak, bu kültür evresine Toplayıcılık ve Avcılık Dönemi adı da verilmektedir. Besinlerini üretmemelerine karşılık, bu insanların yaratıcı güçten yoksun oldukları söylenemez. Yaptıkları taş aletlerin yukarıda saydıgımız işlevlere uygun biçimlerde işlenmesi, Afrika'da, İspanya'da Fransa'da ve yeni yapılan araştırmalara göre de, Anadolu'daki mağaralarda (Antalya'da Beldibi, Adıyaman'da Palanli Mağaraları) görülen boyalı resimler, insan düşüncesinin daha bu devirde olgun bir düzeye eriştiğini kanıtlamaktatadır.

Anadolu'da bu çağ, özellikle, Antalya yakınındaki Karain mağarası ile yine aynı yöredeki Beldibi,Belbaşı, Öküzini, Kumbucağı mağaraları ve Alanya'daki Kadıini, Isparta'daki Kapalıin ve Hatay-Samandağ'daki Mağaracık Mağaralarında yapılan araştırmalarla aydınlanmıştır.

Orta Taş Devri anlamındaki Epipaleolitik çağda da insanların yine taş aletler kullandıkları, ancak besin üretimine geçmemekle beraber toplayıcılık ve avcılıkta daha yoğun faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bu cağın da Anadolu'daki varlığı, yine Antalya dolaylarındaki mağaralarda bulunmuş olan belgelerden anlaşılamktadır. Anadolu'nun çok değişik yörelerinde bulunmuş taş aletler Paleolitik çağ insanlarının burada yaşamış olduklarının kanıtlar. Yaşam biçimdeki en köklü değişme kuşkusuz insanların besin üretimine geçmeleri ile meydana gelmiştir.Yabani tahıl türlerinden elde edilen tohumların ekilmesi ile başlayan ve giderek gelişen tarıma paralele olarak bazı hayvanların evcilleştirilmesi sonucunda insanlar besinlerini ürettikleri topraklara bağlanmaya mecbur kalmışlar, ve böylece göçebelik devri sona ermiştir. Tarım toprakları daha çok ovadabulunduğundan, mağara ve kaya sığınaklarında yaşayıp, uzak tarlalara gitmenin zorluğu hemen anlaşılmış, bu ihtiyaç konut yapımı gereğini ortaya çıkarmış. Gerek besinlerin üretilmesi, gerek ilk yerleşik köy toplumlarının oluşması, insanlık tarihinde yeni bir çağın başlangıcıdır.Yeni Taş Devri anlamına gelen Neolitik çağ, bu yüzden bir devrim olarak nitelenmektedir.

Ön asyanın çeşitli yerlerinde, Ürdün'de, İranda, Irak'da yapılan kazılarda yerleşik düzende yaşayan tarım topluluklarının varlığı meydana çıkarılmıtır. 40 yıl kadar önce, 1961 yılında Konya'nın 50 km. kadar güneydoğusunda, 600 m. uzunluğunda, 350 m.genişliğinde ve bugünkü ova düzeyinden 17 m. yükseklikteki Çatalhöyük'te bilinen en büyük Neolitik yerleşmenin kazısına başlandı. Çatalhöyük kazısı henüz bitmemiştir. Şimdiye kadar saptanan 14 yerleşim katı Radyokarbon ya da C14 Metodu ile yapılan tarihlemeye göre M.Ö. 6250-5400 yılları arasına konmaktadır. Son zamanlarda eskiye oranla daha da geliştirilen Dendrokronoloji, yani ağaç halkalar yardımıyla tarihleme metoduna dayanarak, bu tarihler bin yıl daha geriye kaydırılmış ve Çatalhöyük'ün M.Ö. 7100-6300 yılları arasında yerleşime sahne olduğu ileri sürülmüştür. Saptanan yerleşim kesin tarihlerini belirlemek güçtür. Ancak bunların yaklaşık ellişer yıl sürdükleri kabul edilmektedir. Hemen hemen her kat, evlerin yeniden yapılamsını gerektiren bir yangınla tahrip olmuştur.Böylece, Çatalhöyük insanları 900 yıl aynı yerde yaşamışlar ve kültürlerini sürdürmüşlerdir. Radyokarbon metodu, özellikle tarih öncesi arkeolojisine atom fiziği araştırması sonucundakazandırılan ve buluntuların sadece birbirlerine oranla eskilik ya da yeniliklerin belirlenebildiği göreli ya da eski deyimiyle nisbi kronoloji yerine, bunların günümüzden ne kadar eski olduklarını gösteren kesin veya absolut kronolojiyi getiren bir tarihleme metodudur. Bu metodun esasını, tüm organik maddelerde bulunan C14, bunların canlılıklarını yitirmelerinden sonra, belirli bir tempoda azaldığını gözlenmiş olması oluşturmaktadır. Ölmüş organizmlardaki radyoaktif karbon miktarının 5730 yılda yarı yarıya azaldığı bilindiği için, kazılarda ortaya çıkan organik kalıntılardaki C 14 miktarlarının belirlenmesiyle bunların yaşı saptanabilmektedir.



Ağaç halkaları ile tarihleme metodu Dendrokronoloji, çeşitli devirlere ait ağaçlardan alınan kesitlerde görülen yaş halkalarının çakıştırılması ile gittikçe eskiye doğru giden bir halkalar çizelgesi yapılması ilkelerine dayanır. Örneğin, 1960 yılnda kesilen bir ağaçta 200 yaş halkası bulduğumuzu varsayalım. Bu bize, ağacın 1760 yılında büyümeğe başladığını gösterir. Halkaların kalınlık ve incelikleri ise, bu 200 yıllık süre meydana gelen iklim değişikliklerini belirtir. Bu ağacın kesitindeki halkaları bir şerit halinde kağıda aktardıktan sonra, oldukça eski bir yapıdan, örneğin, bir camideki hatıllardan bir örnek aldığımızı düşünelim. 100 halkalık bu örneğin yaş halkalarını da bir şeride işleyelim, iki şeridi altalta koyu, her ikisine tümüyle aynı olan, yani çakışan bir kısım bulana kadar karşılaştıralım. Eğer bir çakışma noktası varsa ve bu cami hatılının dış halkaları ile 1960 yılında kesilmiş ağacın içi halkaları arasında 50 halkalık, yani 50 yıllık bir kesimde ise, cami hatılında kullanılan ağacın1810 yılında kesilmiş olduğu ortaya çıkar. 100 halkalık olduğu için bu ağacın 1710 yılında büyümeğe başladığında bulunmuş olur. Her bölge için bu yaş halkaları şeritleri hazırlanır ve hep daha eskiye giden, çakışan örnekler toplananbilirse, Dendrokronoloji, Radyokarbon metodundan daha kesin bir kronoloji verebilir.

Çatalhöyük'deki bu Neolitik merkezin konumu da çok ilgi çekicidir. Toros Dağları'ndan Konya ovasına akan Çarşamba Çayı Çatalhöyük’ü iki kısma ayırmaktadır. Konya Ovası yaklaşık M.Ö. 16.000 yıllarına kadar çanak gölüydü. Bu bakımdan Çatalhöyük, eski göl alanındaki hayvancılığa çok uygun otlaklar ile sulak ve verimli alüvyal tarım arazinin birleştiği birleştiği bir kesindedir. Otlaklar ve bataklıklar Neolitik çağda doğu ve batıyı, tuzlu batak arazi ise kuzeye doğru uzanmaktaydı. Buralarda aralarında aslanın da bulunduğu çeşitli yaban hayvanları yaşıyordu.Daha güneyde ve batıda ise,ormanlık bölge başlamaktaydı. Burada ise leoparlar, geyikler ve ayılar vardı. Daha önemlisi orman konutu yapımına gerekli ahşabı sağlıyordu. Bugün, ormanlar bölgeden kaybolmuştur.

Ovanın büyük bir kısmında ise tarım yapılmaktadır.Çatalhöyük tümüyle kazılmadığı halde, ortaya çıkarılan kesim bu Neolitik merkezdeki yerleşim ve yaşam hakkında ayrıntılı bilgi edinilmesine yeterli olmaktadır. Çatalhöyük evleri bitişik olarak yapılmış ve dışa dönük yüzlerine pencere veya kapı açılmamıştır. Bu yüzden, yerleşim alanı aynı zamanda tümüyle bir savunma sistemi durumundaydı. Evler daima birbirinden daha yüksek yapılıyor, komşu evin çatısından uzatılan bir merdiven aracılığı ile eve düz dama açılan bir kapı ya da kapaktan giriliyor.

Pencereler hemen çatının altında bulunuyordu. Bütün bu düzenlemeler tüm kentin önceden düşünülmüş bir plana göre yapıldığını göstermektedir. Yapı malzemesi, alüvyon ovasının çok bol olarak sunduğu kerpiçtir. Evlerin dış yüzeyleri çamurla sıvanmıştır; içte ağaç dikmeler ve bunların üzerinde yatay hatıllar, üzeri toprakla kaplı düz çatıları desteklememkteydi. Dikey ağaçlar, genellikle ince olan duvarlara çatıyı taşımada böylece yardımcı oluyordu. Ancak, bu Neolitik merkezin daha geç katlarında ağaç dikmelerin yerini, belirli aralıklarla konmuş olan, paye adını verdiğimiz dikdörtgen kesitli duvar çıkıntıları ya da başka bir deyimle yarım sütunlar almaktaydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumarsiv.biz
baby_devil
Site Admini

Site Admini
baby_devil


Kadın Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 4988
Yaş Yaş : 38

Nerden Nerden : İstanbul
Lakap Lakap : Şeytan
Ruh Hali Ruh Hali : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Nerdey10
Burç Burç : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 4170a
İfade İfade : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Affraid
Aktiflik Aktiflik : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Rank1112
Tecrübe Tecrübe : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Rank1113
Paylaşım Paylaşım : HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Rank1114
Uyarı Uyarı :
HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Left_bar_bleue0 / 1000 / 100HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Right_bar_bleue

Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 08/02/08

HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Empty
MesajKonu: Geri: HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU   HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU Icon_minitime7/4/2008, 15:45

İki ya da tek odalı yapıların içleri genellikle aynıdır. 25m.2'yi bulan tek odanın güneyinde giriş merdiveni ve ocak, fırın ve bir deponun yer aldığı mutfak kısmı bulunmaktadır. Yukarıda değilinen ağaç dikmeler doğu taraftadır. Odanın duvarlarına bitişik olarak yapılan sekiler, oturma ve yatma için kullanılan bir tür kerevet görevi yapmaktaydı. Ölüler de evlerin içine ve bu şekillerin altına gömülüyordu. Duvarlar boya ile panolara ayrılıyor, bunların içleri kırmızı boya ile boyanıyordu. Bu evlerin içindeki eşyalar, bize Neolitik devrin teknoloji ve ekonomisi hakkında ayrıntılı bilgi vermemektedir. Çanak-çömlek en eski katta daha az kullanılmakteyken daha sonraları yaygınlaşmıştır. Burada hemen söylememiz gerekir ki, Neolitik çağda besin üretimine Geçilmiş olmasına rağmen, ilk başlarda pişmiş toprak kaplar yapılaması bilinmiyordu. Bu nedenle, Neolitik çağın bir evresi A Keramik dediğimiz çanak çömleksiz bir dönemdir ve Anadolu'da birkaç Neolitik merkezde bu evre saptanmıştır.

Çatalhöyük'de kapların yapımında sadece kil kullanılmıyordu; geniş kaplar, çeşitli büyüklüklerde kaseler ve kapaklı kutular tahtadan yapılmaktaydı. Tahıl samanından veya bataklık sazlarında yer hasırları örüldüğü gibi kapaklı sepetlerde üretiliyordu. Kemiklerden ise, bız, iğne, kaşık ya da çeşitli çeşitli aletlere sap yapmakta kullanılıyordu. Aletler ve silahlar, genellikle, kalın şişe camını andıran obsidyen adını verdiğimiz siyah renkli ve volkanik camdan ve çakmaktaşından yapılıyordu. Obsidyenin çok geniş bir kullanımı olmasına karşılık, çakmaktaşı sadece, tören hançerleri gibi, özel aletlerin hammadde olarak işe yarıyordu. Ok ve mızrak uçları, her çeşit bıçak ve orakların maddesi ise obsidyen idi. Bundan, dünyada bildiğimiz ilk aynalarda yapılmıştı. Bu aynalar yanlız süsleme amacıyla değil, fakat herhalde büyü ve tapınma içinde kullanılıyordu.

Çatalhöyük en eski dokuma ürünlerinin de bulunduğu yerdir. Kömürleşmiş kumaş kalıntılarından, bunların, bitki liflerinden ya da yün ve hayvan kılı karışımından dokunmuş olduğu anlaşılmıştır. Diğer yandan, hayvan postları, kürk ve derilerden de giysi olarak yararlanılmıştır. Kadın giysileri omuzda iğne ile tutturuluyor, erkek giysilerinde ise kemer veya kemik iğnelerle kumaşların kaymaması sağlanıyordu. Süs eşyası olarak boncuklar kullanılmıştı. Törenlerde ise, leopar derisi giyildiği duvar fresklerinde görülmektedir.

Maden işçiliğinin ilk örnekleri de Çatalhöyük'te ortaya çıkarılmıştır. Kurşun ve bakırdan yapılmış bazı boncuk ve iğne gibi küçük eşyalar metalurjinin ilk örnekleridir.

Diğer yandan Çatalhöyük'deki aşağıda sözünü edeceğimiz duvar resimlerini yapmak için kullanılan boyaların üretilmesinde de çeşitli minerallerin gerekli olduğu düşünülürse Neolitik çağda dahi insanların bazı maddeleri işleyebilme düzeyine eriştiklerini söylemek mümkündür. Yalnız Çatalhöyük'de değil, Diyarbakır'ın Ergani ilçesinin 7 km. güneybatısında bulunan Çayönü Tepesi'nden de bakır ve malahit'den dövülerek yapılmış bız parçaları, telden dövülmüş iğneler boncuklar ve ufak kürecikler Neolitik çağda başka yerlerde de insanların maden kullanmaya geçmiş olduklarını kanıtlamaktadır. Ancak, bu maden kullanımı yaygın değildir ve çok ilkel olduğu anlaşılan yöntemlerle (ısıtma ve dövme) yapılmaktadır. Çatalhöyük’ün, Anadolu’dan hatta komşu ülkelerden soyutlanmış bir kültür olmadığı, Neolitik çağda dahi gelişkin bir ticaret yaşamının var olduğu, bulunan çeşitli eşyadan anlaşılmaktadır. Örneğin; Akdeniz kökenli bazı deniz hayvanı kabukları, Ergani madeninden gelen bakır, Toroslar'dan çıkarılan kursun, Suriye'den getirilen tablasal çakmataşı, İç anadolu'da bulunan türkuvaz benzeri apatit taşı, uzak ve yakın çeşitli merkezler arasında gelişkin bir ticaret ağının kurulmuş olduğunu vurgulamaktadır. Evlerden bazıları, tapınak olarak düzenlenmiştir. Bunlar, plan ve iç bölümleme bakımından diğer evlerden farklı değildir. Buralarda rahip ya da rahibelerin aileleri ile birlikte oturmaktaydılar.

Ancak, farklı olan şey, duvarlardaki resimler ve dinsel içerikli kabartmalar ile heykelcikler ve konulmuş mezarlardır. Heykelciklerde çoğunlukla kadınlar tasfir edilmiştir, erkek tasvirleri azdır. Bunlarda her yaş grubu temsil edilmektedir. Figürinler arasında genç kızlar ve erkeklerle yaşlı kadınlar ve erişkin erkekler, insanlarla hayvanların bir arada tasvirlerine de rastlanmaktadır. Doğuran veya doğurganlğı vurgulanmıs, iki yanına konmuş leoparların başlarına yaslanmış bir tanrıça ile çift başlı bir kadın figürini dikkati çeken örneklerdendir. Kabartmalar iki tiptedir. Yüksek kabartmalar ve tam plastik olarak işlenmiş hayvan başları. Kabartmalarda genel olarak kollarını ve bacaklarını iki yana açmıs olarak gösterilen kadınlar tasvir edilmiştir.

Kabartmalarda erkek figurlerine rastlanmamakla birlikte, bunların yerini yine plastik olarak islenmis boğa başlarının tuttuğuna inanılmaktadır. Bu boğa başlarının boynuzları gerçek hayvan boynuzları ile yapılmıştır. Tüm olarak tasvir edilen tek hayvan leopardır. Duvar resimleri konu bakımından büyük bir değişkenlik göstermektedir. Bazıları sadece tek renkli kırmızı panolardan ibaretken, diserleri geometrik tekstil motifleri ile bezenmiştir. Ayrıca, ev biçimli bezemeler dikkati çekmektedir. Diser yandan bazı duvar resimleri konuludur. Bir tanesinde bir kentin arkasında bulunan bir yanardağın indifa etmesi tasvir edilmiştir. Bir kaçı ise ölümle ilgili sahneleri

içermektedir. Böylelerinde, başsız cesetleri gagalayan abartılmış büyüklükteki akbabalar; bir akbabayı elinde sapan taşıyla, parçalamaya çalıştığı cesetten uzaklaştırmata uğraşan bir insan veya kanlı bagışlarını taşıyan bir adam gibi, dehşet verici konular canlandırılmıştır. Bir resimde, saz ve hasırlardan yapılmış bir yapının altında insan başları ve insan bedenine ait parçalar tasvir edilmiştir. Birkaç duvar resmi ise hayvanların tuzağa düşürülerek yakalanmasını konu almıştır. İlgi çekici olan taraf bu hayvanların yakalanmaya çalışılması fakat avlanmamasıdır. Tasvir edilen hayvanlar bogalar, yaban geyikleri, yaban domuzları, arslanlar ve ayılardır. Duvar resimleri beyaz badanalanmış ve perdahlanarak parlatılmış bir zemin üzerine yağ ile karıştırılarak elde edilen ve genellikle maden köklü olan, kırmızı, sarı ve siyah renkli doğal boyalarla yapılmıştır. Resimler, üzerlerine tekrara badana çekilmek suretiyle yenileniyor, bazı sahneler aynen tekrarlandığı gibi, bazılarıda konu değişikliklerine uğruyordu. Bazı duvar resimlerinin yüz kez yapılıp bozulduğu üzerlerindeki ince boya tabakalarınn anlaşımaktadı. Kabartmalar ise saman topakları tahta veya çamur üzerine ince kil ile yapılmıştı. Çatalhöyük insanları bilinmeyen bir nedenle, hafire göre M.Ö. 6300, genellikle kabul edilen tarihlemeye göre ise M.Ö. 5700-5600 yyllarynda Çarşamba Çayönü’nün diğer kıyısındaki Batı Çatalhöyük'e Geçmişlerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumarsiv.biz
 
HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ForumArsiviz :: Forumarşiv Kültür Ve Sanat :: Tarih-
Buraya geçin: