M.Ö. 3000 yıllarından beri İran biliniyordu. Bilinen en eski
imparatorluk Elamlıların M.Ö. 1100-600 yıllarında kurdukları
imparatorluktur. Elamlıların yerine Medlerin kurmuş oldukları
imparatorluğu Persli Keyhüsrev M.Ö. 550 yılında yıkmış ve Anadolu’nun
büyük bir bölümü dahil olmak üzere egemenliği altına almıştır. İskender
komutasındaki Yunanlılar M.Ö. 330 yıllarında bütün İran topraklarını
ele geçirdiler. Bundan sonra İran topraklarında Parthların ve
Sasanilerin egemenliği devam etmiştir.
Sasanilerin çöküşü İslam ordularının İran’ı ele geçirmeleriyle
olmuştur. Hazret-i Ömer devrinde İran üzerine birçok seferler
düzenlenmiştir. Akın akın İran içlerine giren İslam orduları,
Âzerbaycan, Taberistan, Cürcan, Rey, Kumis, Karvin, Zencan, Hemedan,
İsfahan ve Horasan’ı fethettiler. Hazret-i Ömer’in ölümünden sonra
İran’da bazı karışıklıklar meydana geldi. Hazret-i Osman bunun üzerine
askeri birlik göndererek isyanları bastırdı ve elebaşılarını
cezalandırdı. Böylelikle İslam hakimiyeti, İran’da devamlı sağlanmış
oldu.
Hicri sesekizinci asrın başında Safiyyüddin Erdebili hazretlerinin
soyundan gelenler İran’da Sünni bir tarikat kurdular. Onun adına
nisbetle bu tarikata Safeviyye adı verildi. Osmanlı sultanları,
İslamiyete hizmet eden bu tarikat mensuplarına pek çok ihsanlarda
bulundular. Ancak Hoca Ali’den itibaren bu yolun mensupları arasında
Eshab-ı kiram düşmanlığı yayılmaya başladı.
Daha sonra tarikatın başına geçen Şeyh İbrahim, aşırı Şii görüşlerini
benimsedi. Bundan sonra tarikatin başına Şeyh Haydar geçti. Şeyh
Haydar’ın ölümünden sonra oğlu Şah İsmail taç giydi. Şah İsmail,
velinimeti olan Akkoyunlular Devletini yıkarak, İran’da Safevi
Hanedanını kurdu. Bunun zamanında Şiilik, devletin resmi dini oldu. Bu
dönemde ********n en büyük meselelerini Osmanlılarla savaşmak teşkil
etti.
1514 yılında Çaldıran’da Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Şah
İsmail’i ağır bir hezimete uğrattı ve Tebrizi fethetti. Şah İsmail’in
ölümünden sonra tahta geçen oğlu Tahmasb zamanında İran bütünüyle
Osmanlıların eline geçti.
Safevi Sülalesinin çöküşü Şah İkinciAbbas’ın hükümdar olduğu döneme
rastlar. Yıkılışın ilk belirtisi Kandehar’daki Afganlı Mir Veys’in 1709
yılında isyan ederek başarı sağlaması oldu. Bundan sonra Afganlılar sık
sık İran üzerine askeri seferler düzenlediler. Fakat hiçbir zaman
İran’a tamamen sahip olamadılar. 1729’da Safeviler yeniden yönetimi ele
geçirdiler. Fakat bu sefer de Rus Çarı Deli Petro öteden beri gerekli
ticaret yollarını açabilmek için İran’a göz dikmiş durumdaydı.
Osmanlılar da İran’ın Rusların eline geçmemesi için İran üzerine bir
sefer düzenledi. Osmanlılarla Ruslar arasında bir savaş tehlikesi
belirdi, ama sanıldığı gibi olmayarak iki devlet anlaşarak, İran’ı
aralarında pay ettiler. Bu anlaşma uzun sürmedi. Tahmasb kuzeydoğu
İran’da bir ordu toplamaya çalışıyordu. Çar Petro, tahtın Safevi
Sülalesine geçmesini uygun karşılayacağını açıklamıştı. Ama bütün
bunlar Safevi Sülalesinin tahtı ele geçirmesine yetmedi.
Nadir Şah ile birlikte İran üzerinde Afşar soyunun egemenliği
başlamaktadır. Ancak bu da uzun sürmedi. Nadir Şah’ın öldürülmesinden
sonra bir iktidar boşluğu meydana gelmiş ve bundan sonra üç ayrı rakip
taht için ortaya çıkmıştır. Bunlar: Zendler, Afganlılar ve Kaçarlardır.
Bunlardan Zendlerin yönetimi 40 seneye varmayacak derecede kısa bir
zaman diliminde oldu. Bundan sonra ülke yönetimi 1925 yılına kadar
Kaçarların elinde kaldı.
1925-1979 yılları arasındaki dönem ise Pehlevi sülalesinin İran
tahtında bulunduğu dönemdir. Pehlevi sülalesinin İran tahtında
bulunduğu süre içinde geçen en buhranlı dönem İkinci Dünya Savaşı
yıllarıdır. 1938 yıllarından sonra İran’da Alman tesiri şiddetli bir
şekilde kendisini hissettirmeye başlamış, bunun neticesinde İran’da pek
çok Nazi-Almanyasının teknisyenlerinin bulunması, başta İngiltere olmak
üzere müttefik devletleri tedirgin etmiştir.
Bununla başlayan gerginlik, 1952 senesinde İran’ın İngiltere ile
diplomatik ilişkilerini kesmesine kadar ilerledi. İran başbakanlarından
Musaddık’ın yönetimin başında bulunduğu dönemlerde İran Komünist
Partisi olan Tudeh’e büyük tavizler vermesi ve bunları batıya karşı koz
olarak kullanmaya çalışması, memlekette huzursuzluklar meydana
gelmesine sebep oldu. Bunun üzerine Şah, Musaddık’ı başbakanlıktan
azlederek yerine General Zahid’i tayin etti.
1963 yılında Şah “Beyaz Devrim” adı altında ülkede büyük çapta ekonomik
ve sosyal reformlar yapmıştır. Her geçen gün artan petrol gelirleri ve
özellikle ülke savunması için yapılan büyük harcamalar, İran’ı
Ortadoğu’da özellikle askeri bakımdan söz sahibi ülkeler arasına
getirmeye başlamıştı. Bu zamanda Fransa’da sürgünde bulunan İranlı Şii
lider Humeyni, ülkede Şii inancının hakimiyetinden istifade ederek,
çoğunlukta olan Şiileri etrafında topladı.
İçten ve dıştan yapılan pek çok mücadeleler neticesinde Humeyni İran’a
hakim oldu. Şah ailesi İran’ı terketti ve memleket Şii inancı ile idare
edilmeye başlandı. 1979 yılında İran İslam Cumhuriyeti adını alan
ülkede binlerce Şii inancında olmayan İranlı, devlet aleyhtarlığı ile
suçlanarak sorgusuz sualsiz kurşuna dizildi.
Humeyni idaresindeki İran, Irak ile 22 Eylül 1980’de harbe başlamış ve
bu harpte yüzbinlerce İranlı ölmüştür. 20 Ağustos 1988’de Ateşkes ilanı
ile savaş durdu. Âyetullah Humeyni’nin 1989’da ölmesi üzerine aynı
yılın Ağustos ayında yerine cumhurbaşkanı Ali Hameney, Hameney’in
yerine de meclis başkanı Haşimi Rafsancani Cumhurbaşkanı seçildi.
Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi üzerine, İran’ın barış
şartlarını eksiksiz kabul ettiğini açıkladı. Böylece l980’da başlayan
savaş 1990’da barış anlaşması ile neticelendi ve iki ülke arasında
diplomatik ilişki yeniden kuruldu.