Abacılar, Ayvazlar, Badanacılar, Basmacılar, Camgerler, Çatmacılar, Çığırtkanlar, Debbağlar, Dülgerler, Habbazlar, Kakmacılar, Kasarlar, Kuşbazlar, Meddahlar, Paspanlar, Sakalar, Sedefkarlar, Sükkerciler...
Hepsi birdenbire maziye karıştı.
Artık ne, “Boğçacı geldi hanım!” sesleri var sokakta, ne de değeneklerini Arnavut kaldırımlarına sürterek dolaşan ve düdük çalan pasbanlar... Zinciri beline bağlı, elinde tefiyle burnu halkalı ayıları oynatan çingeneler nic’ oldu bilen yok.
Bildiğimiz tek şey var ki onlar artık yok, ve dahi olmayacakları besbelli. Bize kalan ise buruk bir tebessüm ve tatlı bir hatıradan öte değil... İşte ara sıra zaman tüneline ışık çakarak gözümüze yansıyanları şimdiki ve yeni nesle taşıyarak zamana not düşmek gerek.
Kuveyt Türk de geçtiğimiz günlerde böyle bir çalışmaya destek verdi ve “Kaybolan Meslekler” adında titiz bir araştırma, uzun bir emek sonucu bir albüm ortaya çıkardı.
Araştırmacı Serkan Özburun tarafından hazırlanan ve belgesel değeri olan bu çalışma, geçmişte insanlar ekmeğini nereden ve nasıl çıkarırdı sorusuna cevap veriyor. Nereden geldiğimizi gösteriyor. Yarını düşünenlerimize nereye gideceğimizin yolunu gösteriyor.
Son kalıntıları Anadolu’da“Kaybolan Meslekler” albümünde bazıları bugün Anadolu’da halen geleneksel olarak sürdürülen meslek gruplarının detaylı bilgi ve görselleri yer alıyor. Albümde her mesleği temsil eden resimler ve o dönemdeki ticaret sicil belgesi diyebileceğimiz Osmanlıca fermanlar da çalışmaya eşlik ediyor.
Abacılar, Ayvazlar, Badanacılar, Basmacılar, Camgerler, Çatmacılar, Çığırtkanlar, Dalkavuklar, Debbağlar, Dülgerler, Habbazlar’dan, Kakmacılar, Kasarlar, Kuşbazlar, Meddahlar, Paspanlar, Sakalar, Sedafkarlar, Sükkerciler, Tulumbacılara kadar, bugün artık kaybolmuş ya da ad değiştirmiş nice meslek grupları detaylarıyla yer alıyor. Çalışma bizi, bugünün ticaret odalarının, esnaf derneklerinin başlangıcı sayılan dönemlere götürüyor.
Ahilik, loncalar ve gedikler Osmanlı ekonomisini yüzyıllarca omuzlamış birlikler. Din ve mezhep farkı gözetmeksizin Osmanlı ekonomisine yön verirken, pazar ekonomisinin ve piyasanın da gelişimini sağlamışlar. Sınırlı sermayesiyle birlikte bedensel performansa dayanan, çalıştığı sanat, meslek ve
hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren meslek erbabı, bugünün KOBİ’lerinin dünkü imgeleri. Kitapta bunların işleyişi, yasal düzenlemeleri hakkında detaylı bilgiler de yer alıyor.
Bu meslekler artık yok
>> Nalbant: Geçmişte taşıma ve ulaşım sektöründe atların kullanılması sebebiyle, hayvan tırnakları altına demir parçası yani nal ya da nalça çakılması, nalbantlığı yaygın bir hale getirmişti. Günümüzde otomobil lastiği ne ise nal da dünün Osmanlısı’nda aynı işlevi görüyordu.
>> Sayacı: Saya, ayakkabının yumuşak olan üst bölümü yani yüzüydü. Eskiden halk dilinde, evlerin giriş kısmında ayakkabıların çıkarıldığı veya konduğu ufak bölüme de saya denirdi. Sayacı, dünün ayakkabıcısıydı.
>> Urgancı: Keten, kenevir, pamuk gibi dokuma maddelerinden yapılan ince halatlara urgan denirdi. Urgancı örme işini bizzat yapar ve malını tüketiciye ulaştırırdı.(Tire’de kısmen devam ediyor)
>> Hallaç: Hallaç bugünkü döşemecilerin bir anlamda dününü simgeliyordu. Osmanlı hanesinin ev eşyalarından döşek, yorgan, yastık ve minderlerde dolgu malzemesi olarak pamuk ya da yün kullanılırdı. Zamanla sertleşen bu dolguyu hallaç, kiriş ve tokmağıyla kabartırdı.
>> Bezzaz: Bugünkü manifaturacıların karşılığı olarak, bez ve kumaş satan esnafa bezzaz, çarşılarına Bezzazistan denirdi. Halk ağzında zamanla “bedestan” ya da “bedesten”e dönüşmüştü. Kıymetli kumaş satanlara “üstüfeci”, “dibacı”, “kadifeci”, “atlasçı” denirdi.
>> Fesçi: Fes, II. Mahmud devrinde resmi serpuş olarak kabul edilmiş, Her ne kadar Feshane’de yerli fes üretilmişse de çoğu Avusturya’dan ithal ediliyordu. Osmanlı’nın son döneminde Avusturya mallarına karşı yapılan fes boykotu ünlüdür.
>> Şerbetçi: Meşrubat sektörünün gözdesi şerbet, dünün gazozu ya da “kola”sıydı. Meyve özü, su ve şeker karışımı bu içecek ya da şurup, yaz aylarında kent insanının serinlemesine vesile olurdu. Ayrıca misafirlere şerbet ikram etmek de adettendi.
>> Çıracı: Osmanlı uzun yıllar enerji kaynağı olarak odun kullanmıştı. Kömür ancak 19. yüzyılda gündeme gelmişti. Odun, çam gibi reçineli ağaçların yağlı ve çabuk yanmaya elverişli kısından olan çıra, kullanılarak ateşlenirdi. Genellikle Ürgüplü olan çıracı, tartıyla aldığı çırayı kalem kalem desteler, deste hesabıyla satardı.
>> Saka: Eski zamanlarda hemen her evin bir kuyusu vardı. Ancak içecek su uzaktan getirilirdi. Sakalar, şehir ya da kasabada su taşımacılığıyla uğraşırdı. Su pınarlarından ya da temiz su çeşmelerinden aldığı suyu hanelere sevk ederdi.
>> Ciğerci: Batılı seyyahların en gözde seyyar satıcısı, omuzda sırıkla dolaşan ciğerci ve paçacıydı. Mahalleye ciğercinin geldiği, evin kedisinden belli olurdu. Sokakta et satışı ender olmasına karşın, ciğer ve paça en çok rağbet gören sakatatlardı.